Osmanlı ordusunda her coğrafya iklim ve görevde çalışabilen bir birlik vardı

Ekşişeyler’in hazırladığı yazıya göre; Bu yazının temeli “Deliler ordusu olmasına rağmen aynı zamanda Haçova Meydan Muharebesinde Deliler ordusu Osmanlı İmparatorluğu’nun, hanedanın, Sultan 3. Mehmet’in, askerin ve en başta devletin itibarını nasıl kurtarmıştır?” sorularına cevap niteliğinde olacaktır. Bunun yanı sıra yan bilgiler verirken oldukça kapsamlı bir yazı olacak, baştan belirtelim. Verilen bilgilerin çok büyük bir çoğunluğu akademiktir.

DELİLER ORDUSU İLE İLGİLİ EFSANELER

Deliler, başlarında bir delibaşısı olan, özel eğitimlerle ocağa asker alan Osmanlı askeri teşkilat yapılanmasına bağlı bir ocaktır. Hakkında az bilgi olduğu için asparagas bilgiler ortalıkta çok dolaşır. Deliler Ocağı son derece özel bir askeri teşkilat olup ortaçağ Japonya’sının samurayları gibidir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bordo berelileri gibidir. Her türlü görevde, her türlü coğrafyada, savaş koşullarında, her türlü koşulda savaşarak her türlü operasyonu yaparlar. İnsan iradesinin sınırlarını zorlayan, yapılması imkansız görünen her türlü görevi icra edebilen bu asker sınıfı, intihar saldırıları dahil her türlü görevde kullanılmıştır çünkü ocakları koşulsuz biat üzerine kuruludur.

Yeniçeri Ocağı için Hacı Bektaş-ı Veli ne kadar önemliyse deliler ocağı için de için Hz. Ömer çok önemlidir. Manevi pirleri odur. “kalpaklarımız emirü’l mü’minün Hz. Ömer’in çizmesinin komcuğudur, ocağımız müşarünileyh efendimize mensuptur” şeklinde dua ederlermiş. Neden Hz Ömer’i seçmişlerdir orası muamma ancak muhtemelen kaderle ilgili. Eğer bu ocağa girdiysem kaderim bellidir bundan kaçamam bundan dolayı da hiçbir şeyden korkmam, başıma gelen her şeyi haktan kabullenirim inanışı olabilir. Giydikleri her bir hayvan postunun bir simgesi, tarihsel arka planı vardır. Kartal, ayı, kurt postları hepsi eski Türklerde de başka kavimlerde de çok önemli sembollerdir. Evliya Çelebi sırtlarında kanatlar olan bazı deli askerlerini şöyle tarif eder: “Başlarında taçları samur ve kaplan postundan kalpak taç koyup arkalarında, kurt, ayı postları vardır. Koltukları altlarından karakuş kanatları bağlıdır, ellerinde kurt derisi sarılı olup nicesinin alet ve silah levazımı kendisini garip ve acayip şekle koyar.”

Zaman zaman gösterilerde, vücutlarının çeşitli yerlerine kesici aletler saplayarak güç gösterilerinde bulunan deliler, shaolin rahipleri ile biraz benzerlik gösterir. Şimdi güzel bir örnekle anlatacağım. Videoda Cengiz han filmlerinden alınan kesitlerle bir müzik videosu yapılmış. 0,45’te görünen kamikaze askerleri, deliler ocağındaki askerlere benzetilebilir. (bir nevi!)

“Tarihi kaynaklara göre, çok kuvvetli atları seçerlerdi. Bu tür atları seçmelerindeki en büyük etken düşman topraklarına girdiklerinde hızla girip çıkmaları gerekmekteydi. Delilerin kullandığı atlar kısa ve yağlı baldırlı atlardı. Delilerin kendi kıyafetlerinde kullandıkları abartılı süsler aynen atlarında da uygulanmıştı. Atlarını kartal tüyleri ve çeşitli hayvan postlarıyla süsleyen deliler, bazen atlarına tüm bir aslan postu geçirirlerdi. At üzerine örtülen bu postta atın kafası aslanın ağzından çıkartılırdı.”

Varna savaşında adı geçen delilerden şu şekilde bahsedilir: “Her iki taraftan ordular görülünce Sultan Murat, bir dağın eteğine gitti ve karışan ve muharebe eden orduları
müşahede etti. O vakit harp aletleri çaldı ve muharebe ettiler, on beş bin Türk süvarisi ayrıldı ve Macarların üzerine yürüdü. Bunların hepsi silahlarının üzerine beyaz gömlekler giyinmişlerdi, bunları yeşil gömlekliler takip ettiler, bunların kartal kanatları vardı ve bu kimselere deliler diyorlardı, birbirlerine karıştılar ve muharebeye girdiler, her iki tarafta çok cesurane cenk ettiler.”

Osmanlı’da Deliler akıncıların biri koludur. Sık sık akıncılar ile karıştırılır ancak teşkilatları bambaşkadır. Nasıl yeniçeriler kendi aralarında bile İstanbul sokaklarında savaşmışsa zaman zaman Yeniçeriler, Akıncılar ile Deliler arasında sürtüşmeler de yaşamışlardır. Eski kayıtlarda, görenlerin bir daha unutamayacağı heybette korkunç ve asık suratlı, gerek kıyafetleri gerekse kahramanlıkları ile elinden sağ kurtulan düşmanın asla unutamayacağı kadar cesur olan bu askerleri amiral Sir Adolphus Slade şöyle tarif etmiştir. Ruslarla yapılan savaşta, Ruslarla savaşırken spor antremanı yapar gibi çarpışan bu askerlere hayran kalır ve şöyle der:

“Türklerin ünlü deli süvarileri öylesine bir hışımla atıldılar ki Rus süvarileri hayatlarında bu kadar hızlı at sürmemişlerdir. Deli süvarileri bununla da yetinmeyip kale nizamına girmiş Rus piyade kıtaları üzerine at sürdüler, piyadeyi kılıçtan geçirdikleri gibi, iki Rus topunu da ganimet aldılar. Doludizgin at süren bu gözü pek insanların bazen kalpakları kafalarından uçuyor, cepkenlerinin geniş yenleri yapraklanıyor, yağız atlarının kuyrukları rüzgârda dalgalanıyor ve ölüme göz kırpmadan at sürüyorlardı. Derken birden mızraklar şiddetle birbirine çarpıyor, ölüyor ve öldürüyorlardı.” i turchi, codex vindobonensis

Bu savaş deli ocağının son savaşı olarak kabul edilir çünkü II. Mahmud, Asakir- i Mansure’i Muhammediye adlı orduyu kurduktan sonra 1829’da Deliler ocağını kaldırmıştır. Emre itaat etmeyen deli ordusunun bir kısmı Konya’da Osmanlı modern ordusu ile savaşsa da hepsi öldürülmüş, ocağın komutanı delibaşları idam edilmiştir. Tasfiye sürecini anlatmışken deli ocağı, Yeniçeriler kadar olmasa da Yeniçeriler kadar Osmanlı’nın başına bir sürü dert açmıştır. Çok güçlü ve gözüpek oldukları için zaman zaman mafyatik örgütlenmeler kuran bu ocak askerlerinin bazıları, eyalet vali statüsündeki yöneticilerin korumaları olup yüzbaşı statüsüne sahip olurlardı. Osmanlı’da bozulan tüm teşkilatların neticesinde bu teşkilat da bozulmuş, köy basma, ırza geçme, yağmalama gibi sayısız olaya karışmışlar, eşkıyalık yapmışlar ve halktan ‘gelgeç akçesi’ adında haraç toplamaya başlamışlardır.

III. Sellim’e sunulan Nizam-ı Cedid’e dair ıslahat raporlarında bu teşkilatın gereksiz olduğu söylense de Cevdet Paşa sayesinde paçayı kurtarmışlar. Bu olaydan sonra Kütahya, Bağdat, Davutpaşa (İstanbul), Üsküdar (İstanbul) ve Konya taraflarına yerleştirilen deliler, Nizam-ı Cedid ordusunun yok edilmesine destek vermişlerdir. Sonra gelişen olaylarda mesela Konya’da kadı Abdurrahman Paşa ordusuyla kısa süreli savaşa tutuşmuşlardır. Akşehir civarında yapılan savaşta da yenilmişler, delibaşları idam edilmiş kalanlar ya idam edilmiş ya da sürgüne gönderilmiştir.

GELGELELİM HAÇOVA MEYDAN MUHAREBESİNE

Kanuni’den 30 sene sonra ilk defa bir sultan ordunun başında sefere çıkmıştır. Haçova Meydan Muhaberesi zaferle sonuçlanmıştır ancak eğer ordunun şansı yaver gitmese ve deliler ordusu ile akıncılar olmasa 2. Viyana Kuşatması’ndan daha vahim sonuçlar alınabilirdi. (nitekim 2.Viyana bozgununda, sadece birkaç saat içinde Osmanlı tarihinin en ağır mağlubiyetlerinden birisi yaşanır. garnizonlar, paşa çadırları hatta sadrazam çadırı ve mührü!, içindeki tüm hazineler, cephaneler ve yazma eserler düşman kuvvetlerinin eline geçer hatta o dönem Lehistan-Litvanya Krallığı olarak geçen sadece! Polonya ordusunun ele geçirdiği eserler ile Krakow’da oryantalist eserler müzesi oluşturulmuştur. Kuşatma öyle bir yankı ve korku yaratmıştır ki Perchtoldsdorf kasabasına bir başıbozuk ordusunun geldiği ve katliam yaptığı yazar hatta bu kasabada sokak sokak nerelerde çarpışma olduğunu, nerelerin yağmalandığını vs gibi ayrıntıların anlatıldığı bir müze evi bulunur. Bu bozgun öyle bir bozgundur ki sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, karargahtan sadece canını bir de Hz. Muhammed’in sancağını kurtarır. Sadrazam otağı yağmalanırken, özel taşlar, mücevherler, el yazması dini kitaplar, tüm hazine düşman eline geçer. Bu eserlerin çok büyük bir çoğunluğu Avusturya’da müzelerde sergilenir.)

Haçova Meydan Muhaberesi’nde bu olayın benzeri yaşanabilir hatta Sultan 3. Mehmet esir bile düşebilirmiş. Haçova Meydan Muharebesi Sultan 3. Mehmet’in başkumandanlığında yapılmıştır. Meşhur kuyucu Murat Paşa da sultanın yanındadır. Muharebede düşman kuvvetleri, direkt merkeze saldırınca, sultan orduyu geri çeker. Uzun menzilli toplarla merkezi döven düşman, ağır zırhlı süvarilerle direkt merkeze, sultan çadırına ısrarla saldırır. Sultanın yanındaki sağ orduda kayıplar artarken zırhlı süvariler, sultanın bulunduğu merkeze girer ve bir kısmı Türk cephane ve hazine sandıklarını yağmaya başlarlar. Bu esnada sultan panik olur ve bir hışımla üzerine Hz. Muhammed’in Hırka-i Şerifi giyer ve dua etmeye başlar. Savaşlarda özellikle Osmanlı sultanlarının tılsımlı gömlek giymeleri meşhurdur. Bu gömleklerin üzerinde ebced hesabı ile yazılmış özel şekiller, harfler, numaralar vardır, giyeni savaşta koruyacağına inanılır. Örnek olarak; Mevlana müzesinde sergilenen Mevlana’nın oğluna ait tılsımlı gömlek.

Bunların içerisinde en önemlisi Hırka-i Şerif’tir. Yani sultan bunu giydiğine göre ya büyük panik olmuştur ya da düşman eline geçecektir. Durum vahimdir yani. Haleyana gelen düşman kuvvetleri nitekim ordugaha girer ve yağmaya başlar. Osmanlı ordusundaki panik artar, tam bu esnada, geriden gelen kartal kanatlı deli süvarileri bir yandan düşmanla çarpışırken bir yandan da kaçanları savaşı kazanıyoruz deyip gaza getirip merkeze doğru toplarlar, ordugahtan kovulan düşman kuvvetleri kovalanmaya başlarlar çünkü deli orduları ve akıncılar ile baş edemezler ve 20.000 askeri düzensiz şekilde geri çekilirken bataklıkta öldürürler. Bu sefer Arşidük, 3. Maximilian, ordugahı bırakıp kaçar, imparatorluk armalı yaklaşık 100 topunu ve en özel askerlerini kaybeder. Avusturya orduları İkinci Viyana Kuşatması’nda 87 yıl sonra intikamını geri alır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir